Halık Bari Musavvir Ne Demek ?

Bengu

New member
“Halık, Bari, Musavvir: Bir Hikâyenin Kalbinde Yaratılışın Sessiz Anlamı”

Selam dostlar,

Bu akşam size bir hikâye anlatmak istiyorum. Öyle bir hikâye ki, sadece kulakla değil, kalple dinlenir.

Bir süredir “Halık, Bari, Musavvir” isimlerini düşünüyorum. Üç kelime ama içinde koca bir evren var. “Yaratan, var eden, şekil veren.”

Bir gün bu üç ismin ne anlama geldiğini anlatan bir kitap okurken aklıma bir hikâye geldi. O hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim, çünkü bazen bir kavramı en iyi, bir insanın yaşamına dokunan bir öyküyle anlayabiliyoruz.

---

Bir Kasabanın Sessizliği: Hikâyenin Başlangıcı

Küçük bir kasaba…

Sabahları fırından yayılan sıcak ekmek kokusu, akşamları caminin ezan sesiyle karışan kuş cıvıltıları…

O kasabada yaşayan Kerem, eski bir marangozdu. Elleri nasırlı, gözleri derin; tahtaya baktığında sadece lifleri değil, içindeki potansiyeli de görürdü.

Ona göre her tahta, içinde gizlenmiş bir hikâyeyi taşırdı. “Ben sadece şekil veririm,” derdi, “asıl yaratan odur.”

Kerem’in eşi Zehra ise kasabanın öğretmeniydi. Dünyaya bakışı daha duygusaldı.

Bir çocuğun gözlerindeki umudu, yaşlı bir kadının duasındaki sıcaklığı fark ederdi.

Kerem, dünyayı mantıkla kavrarken, Zehra kalple hissederdi.

İkisinin arasındaki bu denge, tıpkı “Halık, Bari, Musavvir” isimlerinin birbirini tamamlaması gibiydi.

---

Halık: Yaratılışın Başlangıcı

Bir gün kasabayı büyük bir sel bastı. Evler yıkıldı, atölyeler zarar gördü, insanların kalbinde bir çaresizlik yankılandı.

Kerem’in atölyesi de neredeyse tamamen yıkılmıştı. O, sular çekildiğinde elinde yalnızca birkaç parça tahtayla kalmıştı.

Zehra, o an gözyaşlarını tutamadı:

— “Her şey bitti,” dedi, “senin ellerinle yaptığın emek, yılların birikimi gitti…”

Kerem, sessizce elindeki tahta parçasını okşadı. Sonra yavaşça gülümsedi:

— “Bitmedi Zehra. Bu dünya yıkılsa da, Yaratan yeniden kurar. Çünkü O Halık’tır — yoktan var eder. Biz sadece O’nun izini süreriz.”

O gün Kerem, selin götürdüğü her şeyin ardından, içindeki yaratılış umudunu buldu.

Belki atölyesi yıkılmıştı ama, yeniden kurma iradesi doğmuştu.

İşte “Halık” buydu: Yaratmanın yalnız Tanrı’ya ait olduğunu bilmek, ama onun nefesinden pay alarak yeniden başlayabilmekti.

---

Bari: Var Eden Gücün Sessiz Devamı

Aylar geçti. Kasaba toparlandı.

Kerem, yeni atölyesini inşa etmeye başladığında, Zehra da çocuklara doğa ve emek üzerine dersler veriyordu.

Bir gün küçük bir öğrenci sordu:

— “Öğretmenim, Allah neden insanları farklı yaratmış?”

Zehra bir an durdu, gülümsedi ve şöyle dedi:

— “Çünkü O sadece yaratan değil, Bari’dir. Her birimizi farklı bir görev, farklı bir hikâye için var eder.”

O akşam eve geldiğinde bu sözleri Kerem’e anlattı.

Kerem düşündü, sonra yavaşça bir sandalye yaptı.

O sandalyeyi farklı tahtalardan, farklı renklerde parçalardan oluşturdu.

Zehra’ya döndü:

— “Bak, her tahta ayrı bir yerden geldi, ama birlikte bir anlam taşıyor. İşte Bari’nin sırrı da bu. Var ettiği her şey farklı, ama birlikte bir bütün.”

O an Zehra’nın gözleri doldu. Çünkü bu sadece bir eşya değil, bir hatırlatmaydı:

Varlığın güzelliği, farklılığın içinde gizliydi.

---

Musavvir: Şekil Veren, Anlama Ruh Katandır

Bir yıl sonra Kerem’in atölyesi yeniden doldu. Ama o artık sadece mobilya yapmıyor, insanlara sabrı, emeği, kabullenişi öğretiyordu.

Bir gün kasabaya genç bir ressam geldi: Elif.

Elif dünyayı renklerle gören, ama yaşamı anlamlandıramayan biriydi.

Kerem’in yanına geldi ve dedi ki:

— “Usta, siz tahtaya hayat veriyorsunuz. Ben tuvale veremiyorum. Renklerim var ama ruhum yok.”

Kerem gülümsedi, ona bir fırça verdi:

— “Renk senin elinde değil, niyetindedir. Musavvir olmak, sadece şekil çizmek değil, anlam yüklemektir.”

Elif o gece Zehra’yla uzun uzun konuştu. Zehra ona dedi ki:

— “Bazen Allah, bizi şekillendirirken yaşadıklarımızı kullanır. Her çizgi, her yara, bir anlam taşır. Sen de o anlamı boya.”

Elif o sözleri hiç unutmadı.

Aylar sonra kasabanın duvarlarına hayat dolu resimler çizdi: çocuklar, kuşlar, ağaçlar…

Herkesin kalbinde bir umut yeşerdi.

Kasaba, Musavvir’in sırrını anlamıştı: Şekil, ruha hizmet ettiğinde güzellik olur.

---

Hikâyenin Özeti: Üç İsim, Üç İnsan, Bir Gerçek

Kerem Halık’ın sırrını taşıyordu: Yeniden başlamak, yoktan var etmek.

Zehra Bari’nin sırrını hissediyordu: Her varlığın anlamını ve görevini fark etmek.

Elif ise Musavvir’in sırrını bulmuştu: Şekle, renge ve emeğe ruh katmak.

Ve bu üç insan, aynı kasabada, aynı Tanrı’nın üç farklı sıfatını yaşatarak birbirinin hikâyesini tamamlıyordu.

Erkeklerin stratejik, yeniden kuran gücüyle kadınların empatik, anlam veren sezgisi birleştiğinde, o kasaba bir dua gibi yaşamaya başladı.

---

Forumun Düşünme Alanı: Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Sevgili dostlar,

Bu hikâyede belki hepimizden bir parça var.

Kimi Kerem gibi yeniden kurmayı öğreniyor, kimi Zehra gibi anlamayı, kimi Elif gibi ifade etmeyi…

Peki siz, hayatınızda en çok hangi sıfatla karşılaştınız?

— Yeniden başlatan “Halık” mı?

— Varlığı anlamlandıran “Bari” mi?

— Ruhla şekillendiren “Musavvir” mi?

Ve bir soru daha:

Biz insanlar, birbirimizin hayatında Halık, Bari, Musavvir’in küçük bir yansıması olabilir miyiz?

---

Son Söz: Her Şeklin Ardında Bir Kalp Vardır

Kasabanın duvarında Elif’in çizdiği bir cümle kalmıştı:

“Rüzgârlar yıkar, ama Yaratan yeniden kurar.”

Belki de bu üç isim, o cümlenin üç harfiydi:

Halık — başlatan,

Bari — var eden,

Musavvir — güzelleştiren.

Ve her biri, insana şunu fısıldıyordu:

“Sen bir eşya değil, anlam taşıyıcısısın. Hayat seni şekillendirirken, aslında seni tamamlıyor.”

İşte dostlar, benim hikâyem bu.

Belki de bu forumun her bir üyesi, bu üç ismin bir parçasını içinde taşıyor.

Şimdi söz sizde:

Siz kendi yaşamınızda hangi yaratılış sırrını hissediyorsunuz?