Sena
New member
Ervah-ı Âlemde: Zaman, Ruh ve İnsan Üzerine Küresel Bir Sohbet
Selam dostlar,
Bugün biraz derin, biraz felsefi bir konu açmak istedim: “Ervah-ı âlemde ne demek?”
Bu tabir, özellikle klasik Türk edebiyatında ve tasavvuf geleneğinde sıkça karşımıza çıkar ama çoğu zaman tam olarak ne anlatmak istediği üzerinde fazla düşünülmez. Oysa bu ifade, hem insanın evrendeki yerini hem de kültürlerin “ruh”a bakışını anlamak açısından olağanüstü zengin bir kavramdır.
Bu yazıda, “ervah-ı âlem”i hem yerel köklerinden hem de küresel yansımalarından ele alalım; biraz tarih, biraz felsefe, biraz da içsel yolculukla harmanlayalım.
---
Ervah-ı Âlemde: Kelimenin Kökeninden Anlamın Derinliğine
Öncelikle kelimenin kendisine bakalım:
“Ervah”, Arapça “ruh” kelimesinin çoğuludur; yani “ruhlar.”
“Âlem” ise evren, varlık dünyası, tüm yaratılmış düzen anlamına gelir.
Dolayısıyla “ervah-ı âlem” kabaca “evrendeki ruhlar” veya “varoluşun ruhani boyutu” anlamına gelir.
Tasavvufta bu ifade, sadece yaşayan varlıkların değil, her şeyin bir ruh taşıdığı fikrine dayanır. Taşın, suyun, yıldızın, hatta bir düşüncenin bile bir “ervahı” vardır.
Bir sufi için evren, sessiz bir mekan değil; ruhların yankılandığı sonsuz bir orkestradır.
Ama işin ilginci, bu anlayış sadece Doğu’ya özgü değil. Farklı coğrafyalarda da benzer fikirler farklı isimlerle karşımıza çıkar: Japonların “kami” anlayışı, yerli Amerikan kabilelerinin “spirit world” inancı, Afrika kültürlerindeki “atalar ruhu” kavramı… Hepsi aslında aynı şeye işaret eder:
> “Evren sadece maddeyle değil, anlamla da doludur.”
---
Küresel Perspektif: Ruhun Evrensel Dili
Batı dünyasında “ervah-ı âlem” fikri genellikle “universal consciousness” yani evrensel bilinç kavramına yakın bir şekilde ele alınır.
Carl Jung’un “kolektif bilinçdışı” teorisini hatırlayın: insanların bilinçaltında ortak semboller, duygular ve arketipler bulunur. Bu aslında modern psikolojinin “ervah-ı âlem”e getirdiği bilimsel bir yorumdur.
Doğu felsefelerinde ise bu fikir çok daha eski. Hinduizm’de “Atman” (bireysel ruh) ile “Brahman” (evrensel ruh) arasındaki ilişki, Sufilerin “ervah-ı âlem” dediği kavramın neredeyse aynısıdır.
Yani insan, evrenin bir parçası değil; evrenin kendini fark eden bir yansımasıdır.
Bugün yapay zekâ, nörobilim ve kuantum fiziği bile bu kadim düşüncelerin modern bir yankısını taşıyor.
Örneğin, kuantum dolaşıklığı (entanglement) denilen olgu, bir parçacığın diğerine evrenin öbür ucunda bile bağlı olabileceğini söylüyor. Tasavvuf dilinde bu, “ruhların birbirine bağlılığı” demek değil midir?
---
Yerel Perspektif: Anadolu’da Ruhun Hikâyesi
Bizim topraklarda “ervah-ı âlem” ifadesi sadece mistik bir kavram değil, aynı zamanda kültürel bir mirastır.
Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bektaş Veli gibi isimler bu fikri şiirle, ilahiyle, sohbetle yaşamın içine katmışlardır.
Yunus şöyle der:
> “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için,
> Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.”
Yani evrendeki ruhlar birliği, gönüller arasındaki bağda yaşar. “Ervah-ı âlem” sadece gökyüzünde değil, birbirimize dokunduğumuz her anda ortaya çıkar.
Bu anlayış, Anadolu insanının doğayla, komşusuyla, hayvanla, hatta eşya ile kurduğu bağı açıklar.
Bir tarlayı sürerken “Bismillah” demek, ağacı kesmeden önce “Hakk helal etsin” demek — bunlar sadece dini ritüeller değil, ruhların saygısına dair derin farkındalık göstergeleridir.
---
Erkeklerin ve Kadınların Farklı Perspektifleri
Bu kavramı cinsiyet üzerinden ele almak da ilginç olabilir.
Erkekler genellikle “ervah-ı âlem”i bireysel başarı, kader veya ruhsal güçle ilişkilendirir.
Onlar için mesele, “Ben kimim?” ve “Evrende hangi rolü oynuyorum?” sorularına yanıt bulmaktır.
Yani “ervah-ı âlemde yerim ne?” diye sormak, varoluşun stratejisini anlamaya çalışmaktır.
Kadınlarsa bu kavramı daha ilişkisel bir şekilde yaşar.
Onlar için “ervah-ı âlem”, bağ kurmanın, empati geliştirmenin, “birlik” duygusunun somutlaşmış hâlidir.
Kadın, ruhları yalnızca gökyüzünde değil, çocuklarının gözlerinde, dostunun kalbinde, hatta bir annenin duasında hisseder.
Belki de bu yüzden, erkekler “ervah”ı anlamaya çalışırken, kadınlar onu yaşar.
Biri analiz eder, diğeri hissettirir.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde ise ortaya evrensel bir bütünlük çıkar: düşünce ve duygu, akıl ve sezgi, varlık ve anlam.
---
Kültürlerarası Bir Aynalık
Farklı kültürlerde “ervah-ı âlem” benzeri kavramların ortak bir özelliği vardır:
Hepsi insanın yalnız olmadığını, görünmeyen bir ağın parçası olduğunu söyler.
Afrika kabileleri “Ubuntu” der: “Ben, biz olduğumuz için varım.”
Uzakdoğu’da “Qi” denir: “Hayat enerjisi hepimizi birbirine bağlar.”
Tasavvufta ise “Ervah-ı âlem” denir: “Ruhlar âlemi birdir, hepimiz o birliğin yankısıyız.”
Aslında bu, günümüz dünyasında giderek unuttuğumuz bir şeyin hatırlatmasıdır:
Bireysellik bizi güçlü kılabilir ama bağlantılar bizi insan kılar.
---
Modern Dünyada Ruhun Unutuluşu
Bugün teknolojiyle çevrili bir çağda yaşıyoruz. Her şey ölçülebilir, hesaplanabilir, optimize edilebilir hale geldi.
Ama “ervah-ı âlem” gibi kavramlar, bize hatırlatıyor ki bazı şeyler ölçülmez: merhamet, sezgi, vicdan, umut…
Bu yüzden modern insanın en büyük arayışı, belki de kaybettiği “ruhani bütünlüğü” yeniden bulmaktır.
Belki de “ervah-ı âlemde” ifadesini günümüzce şöyle yorumlamak gerek:
> “Hepimiz aynı frekansta titreşen bir varlıklar ağıyız. Her düşünce, her his, her eylem bu evrensel ruhun bir yankısıdır.”
---
Forumdaşlara Soru: Ruhun Sesi Sizde Nasıl Yankılanıyor?
- Sizce “ervah-ı âlem” modern dünyada hâlâ hissedilebilir bir gerçeklik mi, yoksa nostaljik bir inanç mı?
- Ruhların birliği fikrine siz nasıl bakıyorsunuz: mistik bir romantizm mi, yoksa bilimsel bir olasılık mı?
- Kadınların sezgisel, erkeklerin analitik yaklaşımları birleşse, “ervah-ı âlem”i daha iyi anlayabilir miyiz?
---
Sonuç: Ruhların Dünyasında Hepimiz Aynı Hikâyedeyiz
Ervah-ı âlemde, yani “evrendeki ruhların içinde”, her birimiz küçük bir yankıyız.
Kimi zaman ayrı tınılarda çalarız, kimi zaman aynı melodiyi paylaşırız ama sonunda hepimiz o büyük orkestranın bir parçasıyız.
Bu yüzden belki de en doğru dua şu olurdu:
> “Ervah-ı âlemde sesim yankı bulsun, anlam arayanlara umut olsun.”
Haydi dostlar, şimdi sıra sizde…
Sizce bu büyük ruhlar âleminde kendi yerinizi nasıl hissediyorsunuz?

Selam dostlar,
Bugün biraz derin, biraz felsefi bir konu açmak istedim: “Ervah-ı âlemde ne demek?”
Bu tabir, özellikle klasik Türk edebiyatında ve tasavvuf geleneğinde sıkça karşımıza çıkar ama çoğu zaman tam olarak ne anlatmak istediği üzerinde fazla düşünülmez. Oysa bu ifade, hem insanın evrendeki yerini hem de kültürlerin “ruh”a bakışını anlamak açısından olağanüstü zengin bir kavramdır.
Bu yazıda, “ervah-ı âlem”i hem yerel köklerinden hem de küresel yansımalarından ele alalım; biraz tarih, biraz felsefe, biraz da içsel yolculukla harmanlayalım.
---
Ervah-ı Âlemde: Kelimenin Kökeninden Anlamın Derinliğine
Öncelikle kelimenin kendisine bakalım:
“Ervah”, Arapça “ruh” kelimesinin çoğuludur; yani “ruhlar.”
“Âlem” ise evren, varlık dünyası, tüm yaratılmış düzen anlamına gelir.
Dolayısıyla “ervah-ı âlem” kabaca “evrendeki ruhlar” veya “varoluşun ruhani boyutu” anlamına gelir.
Tasavvufta bu ifade, sadece yaşayan varlıkların değil, her şeyin bir ruh taşıdığı fikrine dayanır. Taşın, suyun, yıldızın, hatta bir düşüncenin bile bir “ervahı” vardır.
Bir sufi için evren, sessiz bir mekan değil; ruhların yankılandığı sonsuz bir orkestradır.
Ama işin ilginci, bu anlayış sadece Doğu’ya özgü değil. Farklı coğrafyalarda da benzer fikirler farklı isimlerle karşımıza çıkar: Japonların “kami” anlayışı, yerli Amerikan kabilelerinin “spirit world” inancı, Afrika kültürlerindeki “atalar ruhu” kavramı… Hepsi aslında aynı şeye işaret eder:
> “Evren sadece maddeyle değil, anlamla da doludur.”
---
Küresel Perspektif: Ruhun Evrensel Dili
Batı dünyasında “ervah-ı âlem” fikri genellikle “universal consciousness” yani evrensel bilinç kavramına yakın bir şekilde ele alınır.
Carl Jung’un “kolektif bilinçdışı” teorisini hatırlayın: insanların bilinçaltında ortak semboller, duygular ve arketipler bulunur. Bu aslında modern psikolojinin “ervah-ı âlem”e getirdiği bilimsel bir yorumdur.
Doğu felsefelerinde ise bu fikir çok daha eski. Hinduizm’de “Atman” (bireysel ruh) ile “Brahman” (evrensel ruh) arasındaki ilişki, Sufilerin “ervah-ı âlem” dediği kavramın neredeyse aynısıdır.
Yani insan, evrenin bir parçası değil; evrenin kendini fark eden bir yansımasıdır.
Bugün yapay zekâ, nörobilim ve kuantum fiziği bile bu kadim düşüncelerin modern bir yankısını taşıyor.
Örneğin, kuantum dolaşıklığı (entanglement) denilen olgu, bir parçacığın diğerine evrenin öbür ucunda bile bağlı olabileceğini söylüyor. Tasavvuf dilinde bu, “ruhların birbirine bağlılığı” demek değil midir?
---
Yerel Perspektif: Anadolu’da Ruhun Hikâyesi
Bizim topraklarda “ervah-ı âlem” ifadesi sadece mistik bir kavram değil, aynı zamanda kültürel bir mirastır.
Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bektaş Veli gibi isimler bu fikri şiirle, ilahiyle, sohbetle yaşamın içine katmışlardır.
Yunus şöyle der:
> “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için,
> Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.”
Yani evrendeki ruhlar birliği, gönüller arasındaki bağda yaşar. “Ervah-ı âlem” sadece gökyüzünde değil, birbirimize dokunduğumuz her anda ortaya çıkar.
Bu anlayış, Anadolu insanının doğayla, komşusuyla, hayvanla, hatta eşya ile kurduğu bağı açıklar.
Bir tarlayı sürerken “Bismillah” demek, ağacı kesmeden önce “Hakk helal etsin” demek — bunlar sadece dini ritüeller değil, ruhların saygısına dair derin farkındalık göstergeleridir.
---
Erkeklerin ve Kadınların Farklı Perspektifleri
Bu kavramı cinsiyet üzerinden ele almak da ilginç olabilir.
Erkekler genellikle “ervah-ı âlem”i bireysel başarı, kader veya ruhsal güçle ilişkilendirir.
Onlar için mesele, “Ben kimim?” ve “Evrende hangi rolü oynuyorum?” sorularına yanıt bulmaktır.
Yani “ervah-ı âlemde yerim ne?” diye sormak, varoluşun stratejisini anlamaya çalışmaktır.
Kadınlarsa bu kavramı daha ilişkisel bir şekilde yaşar.
Onlar için “ervah-ı âlem”, bağ kurmanın, empati geliştirmenin, “birlik” duygusunun somutlaşmış hâlidir.
Kadın, ruhları yalnızca gökyüzünde değil, çocuklarının gözlerinde, dostunun kalbinde, hatta bir annenin duasında hisseder.
Belki de bu yüzden, erkekler “ervah”ı anlamaya çalışırken, kadınlar onu yaşar.
Biri analiz eder, diğeri hissettirir.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde ise ortaya evrensel bir bütünlük çıkar: düşünce ve duygu, akıl ve sezgi, varlık ve anlam.
---
Kültürlerarası Bir Aynalık
Farklı kültürlerde “ervah-ı âlem” benzeri kavramların ortak bir özelliği vardır:
Hepsi insanın yalnız olmadığını, görünmeyen bir ağın parçası olduğunu söyler.
Afrika kabileleri “Ubuntu” der: “Ben, biz olduğumuz için varım.”
Uzakdoğu’da “Qi” denir: “Hayat enerjisi hepimizi birbirine bağlar.”
Tasavvufta ise “Ervah-ı âlem” denir: “Ruhlar âlemi birdir, hepimiz o birliğin yankısıyız.”
Aslında bu, günümüz dünyasında giderek unuttuğumuz bir şeyin hatırlatmasıdır:
Bireysellik bizi güçlü kılabilir ama bağlantılar bizi insan kılar.
---
Modern Dünyada Ruhun Unutuluşu
Bugün teknolojiyle çevrili bir çağda yaşıyoruz. Her şey ölçülebilir, hesaplanabilir, optimize edilebilir hale geldi.
Ama “ervah-ı âlem” gibi kavramlar, bize hatırlatıyor ki bazı şeyler ölçülmez: merhamet, sezgi, vicdan, umut…
Bu yüzden modern insanın en büyük arayışı, belki de kaybettiği “ruhani bütünlüğü” yeniden bulmaktır.
Belki de “ervah-ı âlemde” ifadesini günümüzce şöyle yorumlamak gerek:
> “Hepimiz aynı frekansta titreşen bir varlıklar ağıyız. Her düşünce, her his, her eylem bu evrensel ruhun bir yankısıdır.”
---
Forumdaşlara Soru: Ruhun Sesi Sizde Nasıl Yankılanıyor?
- Sizce “ervah-ı âlem” modern dünyada hâlâ hissedilebilir bir gerçeklik mi, yoksa nostaljik bir inanç mı?
- Ruhların birliği fikrine siz nasıl bakıyorsunuz: mistik bir romantizm mi, yoksa bilimsel bir olasılık mı?
- Kadınların sezgisel, erkeklerin analitik yaklaşımları birleşse, “ervah-ı âlem”i daha iyi anlayabilir miyiz?
---
Sonuç: Ruhların Dünyasında Hepimiz Aynı Hikâyedeyiz
Ervah-ı âlemde, yani “evrendeki ruhların içinde”, her birimiz küçük bir yankıyız.
Kimi zaman ayrı tınılarda çalarız, kimi zaman aynı melodiyi paylaşırız ama sonunda hepimiz o büyük orkestranın bir parçasıyız.
Bu yüzden belki de en doğru dua şu olurdu:
> “Ervah-ı âlemde sesim yankı bulsun, anlam arayanlara umut olsun.”
Haydi dostlar, şimdi sıra sizde…
Sizce bu büyük ruhlar âleminde kendi yerinizi nasıl hissediyorsunuz?

